Türkiye’nin ihracatta yeni pazar arayışlarını değerlendiren Uludağ İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Baran Çelik ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Genel Sekreteri Caner Çolak, Türkiye’nin eşsiz coğrafi konumu ve iş gücüyle ihracat için önemli bir potansiyele sahip olduğunu söylediler.
Baran ÇELİK – UİB Koordinatör Başkanı
Türkiye öncelikle eşsiz bir coğrafi konuma sahip. Asya ile Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan bir köprü konumunda. Bu şekilde Avrupa, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Rusya gibi pazarlara ihracat yapabilmek açısından lojistik olarak avantajlı bir konumda yer alıyoruz. Girişimci, kalifiye ve eğitimli iş gücümüz, gelişmiş altyapı ve hizmet sektörü, ileri ihracat deneyimimiz önemli avantajlarımız arasında. 1980’lerden itibaren ihracat odaklı bir kalkınma modeli izlenmesi, AB ile Gümrük Birliği anlaşması, serbest ticaret anlaşmalarının sayılarının giderek artması da bugün ülkemiz ihracatının 180 milyar doları aşmasına katkıda bulunmuştur.
Tabi pandemi genel olarak pek çok sektörü olumsuz etkiledi. Mart-Nisan-Mayıs döneminde dünya ticareti durma noktasına geldi. Türkiye genelinde en fazla ihracat yaptığımız 5 sektörde de ilk 11 ay itibariyle ihracat düşüşü devam ediyor. Otomotiv endüstrisinde düşüş %19, kimyevi maddelerde %12, çelikte %11. Türkiye toplam ihracatı da ilk 11 ayda %8 gerilemiş durumda. Dolayısıyla pandemi sonrasında çok olumlu bir tablodan söz edemeyiz. Sadece tarıma dayalı ürünlerin sanayi ürünlerine göre daha az etkilendiğini söyleyebiliyoruz.
UİB olarak değerlendirdiğimizde ise Ocak-Kasım döneminde ihracatımız %18 geriledi. Birlikler bazında otomotiv ve tekstil ihracatında düşüş yaşanırken, meyve sebze mamulleri ve yaş meyve sebze ihracatımız çift haneli arttı. UİB ülkeler bazında ise ilk 11 ayda en fazla ihracat yaptığımız 10 ülkenin tamamına düşüş yaşadık. Bu dönemde Mısır’a %25, Birleşik Arap Emirlikleri’ne %36, Avustralya’ya %30 ihracat artışları dikkat çekti.
Pandemiden nispeten daha az etkilenen Mart-Nisan-Mayıs döneminde bile tam kapanmaya gitmeyen ülkelere yönelik ihracatın daha iyi seyrettiğini söyleyebiliyoruz. Bizim öncelikli olarak ülkelerden çok katma değerli ürünlere yönelmemiz gerekiyor. Bugün ileri teknoloji ürünlerin ihracatımızdaki payı %3,5. Bunu en azından %10-%15’lere çıkarmamız gerekiyor. Dünya dijital bir dönüşüm yaşıyor. Başta otomotiv, elektrik-elektronik, makine gibi sektörlerimiz bu dönüşümden yoğun şekilde etkilenecekler. Örneğin otomotiv endüstrisinde otonom ve elektrikli araçlara geçiş yaşanıyor.
Özellikle gelişmiş ülkelerde talep tamamen bu doğrultuda şekillenecek. Endüstrinin de buna cevap verebilecek şekilde dönüşmesi gerekiyor. Yani bir yandan Kuzey Afrika, Ortadoğu, Rusya gibi önemli pazarlarda bir süre daha konvansiyonel ürünlere talep devam edecek.
Ancak gelişmiş ülkelerde dijital dönüşüm çok daha hızlı gerçekleşecek. Ülke olarak bütün bunlara cevap verebilecek stratejileri üretebilmemiz gerekiyor. AB ülkelerinin ihracatımızdaki payı zaten hayli yüksek. UİB ihracatında AB ülkelerinin payı %75 civarında, otomotivde bu yüzde %80’e kadar yükselebiliyor. Tüm Türkiye ihracatında AB’nin payı ise %45-%50 civarında seyrediyor. Bunun uzun süre daha bu şekilde devam edeceğini söyleyebiliriz. Ancak yukarıda da değindiğimiz üzere dijital dönüşüm AB ülkelerinde daha hızlı yaşanıyor. İlgili sektörlerimizin bu dönüşüme ayak uydurmaları gerekiyor. Çevreye duyarlı ürünler AB ülkelerinde daha fazla talep görüyor. AB, ürünlerin karbon ayak iznin tespit edilmesine yönelik çalışmalar içerisinde. Bütün bu gelişmelere hazırlıklı olmamız AB pazarındaki güçlü konumumuzu sürdürebilmemiz için hayati önem taşıyor. Pandemi ile birlikte heyet ve fuar organizasyonlarında büyük değişim yaşandı. Yüz yüze organizasyonlar tamamen iptal oldu. Sanal heyet ve fuar organizasyonlarına geçildi. Biz de UİB olarak tamamen sanal etkinliklere odaklandık. Otomotivde Meksika, Almanya ve Birleşik Krallığa yönelik dijital ticaret heyetleri düzenledik. 8-11 Aralık tarihleri arasında da Türkiye’nin ilk 3D dijital otomotiv fuarı Auto Expo Türkiye’yi düzenledik. Sanal Fuar alanı 2021 yılı Haziran ayına kadar açık kalacak. Fuarda ülkemizin önde gelen 55 otomotiv firması 3 boyutlu ürünlerini sergileyecekler. Tekstilde de en son Almanya ve Birleşik Krallık’a ihracatı artırmak için Turkish Textile Network adı altında dört gün sürecek sanal ticaret heyeti düzenlendi. Türkiye’den ev tekstili ve giyimlik tekstil alanında faaliyet gösteren 26 firmanın yer aldığı heyet, ilgili ülkelerden 60’ın üzerinde üst düzey alıcı ile 270’ten fazla B2B görüşme gerçekleştirildi. 2021 yılının bir bölümünde daha etkinliklerimizin dijital olarak devam edeceğini düşünüyoruz.
THY’nin lojistik markası Turkish Cargo, 22 ülkede 28 destinasyonda Türk ihraç ürünlerinin hava kargo ile taşınmasında yüzde 30’a varan indirim uygulayacak. Anlaşma ile toplam 5 milyar doların üzerinde ek ihracat gelirine ulaşılması hedefleniyor.
Hava kargo taşımacılığının önemi giderek artıyor. Ülkemizin milli gurularından birisi olan THY ihracatçılarımız açısından zor bir yılda onlara destek oldu.
Caner ÇOLAK – DEİK Genel Sekreteri
Türkiye, 2000’li yıllardan önce Avrupa ülkelerine kıyasla ucuz işgücünün etkisiyle emek yoğun sektörler olan tekstil ve hazır giyim gibi sektörlerde ciddi bir rekabetçilik yakalamış ve bu sektörlerde dünyada önde gelen ihracatçı ülkelerden biri haline gelmişti. 1996 yılında Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girmesi ile birlikte başta otomotiv ve makine sektörlerinde olmak üzere, Türkiye’ye ciddi ölçüde yabancı yatırım girişi olmuş ve bu sektörlerde de Türkiye’nin ihracatı ciddi ölçüde artış göstermiştir. İçinde bulunduğumuz dönemde ise, söz konusu sektörlerde Türkiye Ar-Ge, markalaşma ve tasarımın yanı sıra stratejik konumunun da etkisiyle özellikle Uzak Doğu’daki rakiplerine karşı avantajlı konumunu sürdürmektedir. Halihazırda Türkiye işgücü maliyetleri başta olmak üzere birçok alanda rakiplerine kıyasla maliyet avantajına sahip durumda olmakla birlikte önümüzdeki dönemde dijitalleşme, otomasyon, üretimde verimlilik gibi kavramları çok daha fazla gündemine alarak bu alanlarda da rakiplerine kıyasla avantajlı konumunu sürdürmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, işgücünün niteliklerini artıracak mesleki eğitim alanlarında da daha yoğun çalışmalar yapılarak işgücü kalifikasyonunun da artırılması büyük önem arz etmektedir. Türkiye’nin en önemli avantajlarından birisi de ihracat kapasitesinin belli birkaç ürünle sınırlı olmaması birçok sanayi ürününde ihracat yapabilmesidir. Ayrıca dünyanın hemen hemen tüm ülkelerine ihracat potansiyelimiz bulunmakta olup ihracatçımızın ihracat pazarı bulma esnekliği son derece yüksektir. Pandeminin ekonomik etkilerinin yoğun olarak hissedildiği İtalya, İspanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerine ihracatımız önemli ölçüde gerileme kaydederken, ABD, Rusya ve Çin gibi pandemiden görece Avrupa ülkelerine göre daha az etkilenen ülkelere ihracatımız ilk 11 aylık dönemde artış kaydetti. Bununla birlikte en fazla ihracat yaptığımız ülkeler arasında İsrail, Belçika ve Azerbaycan da ihracatımızı önceki seneye göre artırdığımız ülkeler arasında yer almıştır.
Geçici pandemi koşulları bir tarafta tutulacak olursa, şu anda küresel ticaret akışına yön veren en büyük unsurlardan birinin “küresel ticaret savaşları” olduğu ve ticaretin tamamen korumacı bir hal aldığı gibi genel bir fikir hakim. Bu fikri oluşturan elbette en büyük gelişmelerden biri ABD ve Çin arasındaki gerilimli ilişkiler. Ancak küresel ticari entegrasyon sürecine yalnızca bu taraftan bakılırsa doğru sonuçlar çıkarılmaz. ABD her ne kadar TPP (Trans-Pacific Partnership) anlaşmasından geri çekilse de ülkeler stratejik ortaklık gözeterek bu anlaşmanın devamı olan CPTPP’yi (Comprehensive and Progressive Agreement for Trans-Pacific Partnership) yürürlüğe koymuştur. Bunun yanı sıra, geçtiğimiz Kasım ayında dünya ekonomisinin üçte birini oluşturan 15 ülke bir araya gelerek tarihin en büyük ekonomik ortaklık anlaşması olan RCEP’i (Regional Comprehensive Economic Partnership) hayata geçirirken, Afrika’da ise AfCFTA (African Continental Free Trade Area) oluşturuldu. Dolayısıyla ekonomik iş birlikleri ve küresel ticari entegrasyon tüm canlılığıyla devam ediyor. Yine, Avrupa Birliği’nden ayrılan İngiltere’nin de farklı ülkelerle serbest ticaret anlaşması ve yeni ticari ve ekonomik bloklarla iş birliği yapma arayışına girdiğini takip ediyoruz. Mevcut ticaret rakamlarımız bölgesel bazda değerlendirildiğinde, en fazla ticaret açığının Asya ile yapılan ticarette verildiğini görüyoruz. 2019 rakamlarıyla, Asya-Pasifik ve Güney Asya bölgeleri ile olan ticaretimizde yaklaşık 33 milyar dolar açık vermişiz ki bu rakam toplam dış ticaret açığımızın tamamından da fazla. AB pazarı ile yaptığımız ticaret nasıl ki yüksek ekonomik entegrasyon sayesinde dengeli bir görünüme sahip ise Asya, Amerika ve Afrika gibi ticari bloklarda gelişen ekonomik ortaklıklara ve stratejik projelere de dahil olabildiğimiz ve tedarik zincirlerine katılabildiğimiz ölçüde ihracatımızda sıçramalar yakalayabileceğimizi değerlendiriyorum. En fazla ihracat yapımız Avrupa pazarına yönelik gündemimizdeki en üst sırada elbette Gümrük Birliği Anlaşması’nın revizyonu yer alıyor. Burada revizyondan kastedilen; var olan sorunların aşılması, ekonomik açıdan daha geniş bir entegrasyonun sağlanması ve anlaşma kapsamının e-ticaret, hizmet sektörü, dijital ekonomi ve tarım ürünlerini de kapsayacak şekilde genişletilmesidir.
1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması nasıl bir dönüm noktası olduysa masada yer alan kapsamlı revizyon ile 2. sıçramayı gerçekleştirebileceğimize inanıyorum. AB ile entegrasyonumuzun pekiştirilmesi aynı zamanda ülkemizdeki yatırım ortamını da desteklemiş oluyor. Nitekim bugün pek çok Asya ve Amerikalı küresel üreticiler AB pazarına ihracat yapmak üzere ülkemizde faaliyet gösteriyor, yeni yatırımların çekilmesi noktasında da entegrasyon sürecinin güçlendirilmesi büyük önem taşıyor.
KAYNAK: EKOHABER GAZETESİ